Teneke Müzesi | Türk Teneke Ambalaj Tarihçesi | Kutu Makineleri ve Kalıp Sanayisi
15979
page,page-id-15979,page-template-default,ajax_fade,page_not_loaded,,vertical_menu_enabled,paspartu_enabled,paspartu_on_top_fixed,paspartu_on_bottom_fixed,vertical_menu_inside_paspartu,side_area_uncovered_from_content,qode-theme-ver-7.4,wpb-js-composer js-comp-ver-4.5.2,vc_responsive
 

Kutu Makineleri ve Kalıp Sanayisi

 

19. yüzyıl boyunca Türkiye’nin teneke kutu ihtiyacı ithalatla karşılandı. 20. yüzyılın başından itibaren Türkiye’deki konserve fabrikaları ithal edilen basit kutu makinelerini kullanarak ve havya, çekiç, tokmak gibi yerli aletlerle ihtiyaçları olan konserve kutularını kendileri yapmaya başladılar. İstanbul ve çevresindeki  balık konservesi üreticisi olan küçük tesisler  ise Salamon Almaleh ve Kartal Teneke’den kutu ihtiyaçlarını temin ediyorlardı. Kutu ithalatı da yerli üretimin yanında uzun bir süre devam etti.

 

İlk gelişmiş kutu yapma makinesini ithal ederek  kendi kutu tesislerini kuran şirketler Steaua Romano (B.P.), Standart Oil, Socony Vacuum Corp. (Mobil) ve Turyağ gibi yabancı şirketlerdi. Bu firmaların ortak özelliği, ilk tesislerini 1920’li yılların sonlarında ve 1930’lu yılların başlarında,  genellikle de Amerika’dan getirdikleri, çoğunluğu Bliss marka olan makinelerle İzmir’de kurmuş olmalarıdır. Daha sonra Hatay Yağları ve Kristal Yağları, Avrupa’dan ithal ettikleri kutu makineleri ile kendi tesisleri içinde ihtiyaçları olan kutuları yapmak üzere teneke kutu üretim hatlarını kurmuştur. Teneke kutu üreticisi olarak Kartal Teneke, Almanya’dan Carl Kreusel ve Kircheis firmalarından bazı kutu yapma makinelerine sahipti. Moiz Gabay’ın İstanbul Ortaköy’de bulunan kutu atölyesinde de ithal makineler mevcuttu.

kalip-1
Öner Teneke Ambalaj Makine Müzesi’nde sergilenen Alman Krupp yapımı otomatik pres için konserve dip kalıbı (1975).

 

Türkiye’de yerli kutu makineleri yapmaya başlayan ilk kişi, İstanbul’da 1925 yılında atölyesini açan Rum Tanaş Kozakis, ikincisi ise 1930 yılında kutu makineleri üretmeye başlayan Fuat Osman’dır. Her ikisinin de atölyeleri İstanbul Eminönü Küçükpazar mevkiininde bulunuyordu ve yaptıkları makineler Batı ülkelerinin 50-60 yıl önce kullandığı modellerdi. Eski model olmasına rağmen yerli makine sanayisinin üretime başlamış olması, II. Dünya Savaşı sırasında Türk teneke kutu sanayisinin durma noktasına gelmesini engelledi. Döviz yokluğu ve savaş  nedeniyle ithalatın zor olması, yeni gelişmeye başlayan teneke kutu makineleri sanayisi için büyük bir fırsat oldu. Yerli makinelere olan talebin çok artması karşısında makine üreten atölyelerin çok ufak olması, makine parklarının zayıf olması, kalifiye eleman sayısının yetersiz olması nedeniyle makine teslim süreleri altı ayın çok üzerine çıktı. 1944 yılında Kiryako Mihal de açtığı atölyesinde kutu makineleri ve kalıp imalatına başladı. Bu devirde kutu  makinelerini imal eden atölyeler kutu sanayi için gerekli olan kalıp ve yedek parçaları da kendileri imal ediyorlardı. Kiryako Mihal kalıp yapımında daha tecrübeliydi. Bu nedenle de daha çok pres kalıp ustası olarak bilinirdi. Yerli ustaların yaptıkları bütün makineler daha önce ithal edilen makinelerin kopyalarıydı.

 

Başlangıçta kutu üretiminde çok az makine olduğundan, daha çok aletler kullanılıyordu. Kullanılan makinelerden en önemlisi presti. 1945 ile 1950 yılları arasında arka arkaya üç pres imalatçısı üretime geçti. 1945 yılında Başbayraktar, 1947’de Tesbihçi ve 1950’de de Kemal Sessiz pres üretmeye başladılar. Bu atölyelerin yaptığı presler yalnız kutu sanayisinde değil, diğer sanayilerde de kullanıldı. 1950 yılından sonra arka arkaya teneke kutu imalatında kullanılan makineleri yapmak üzere atölyeler açılmaya başlandı. Bunun nedeni, o dönemde çok sayıda yeni teneke kutu atölyesinin açılmaya başlamasından dolayı makine talebinin artmış olması ve bunu gören yeni yetişmiş ustaların çalıştıkları atölyelerden ayrılarak kendi atölyelerini açmalarıdır. Buna örnek olarak, 1954 yılında Mustafa Ketenci’ni açtığı atölye, Tanaş Usta’nın yanında yetişen Şükrü Nail Umar ve Hikmet Efe’nin beraber açtıkları atölye, Kiryako Usta’nın yanında yetişen Saadettin Ulutan ile Murat Yazıcı’nın açtığı atölye gösterilebilir. Yeni ustaların yaptıkları makineler ve presler daha kaliteli, teslim süreleri ise daha kısaydı.

 

Pres kalıpları başlangıçta kutu makineleri üreticileri tarafından yapılıyordu. 1950’li yılların başından itibaren kalıp atölyeleri kurulmaya başlandı. Bunların en önemlisi Yavuz  İrenler’in kalıp atölyesiydi. Yavuz Usta, Gabay kutu fabrikasında yetişti. Buradan 1954 yılında ayrılan Yavuz Usta, Yani Küpeli’nin damadı kalıp ustası Rum asıllı Yorgo Papadopulos ile ortak oldu ve ilk kalıp atölyesini Deveoğlu yokuşunda açtı. 1956 yılında bu ortaklık son bulduktan sonra Yavuz Usta değişik kişilerle ortaklıklar yaptı ve çok sayıda kalıp ustası yetiştirdi. Habip Kizir, Necmi Aksu ve Cemal Yeşilbayrak, Yavuz Usta’nın yetiştirdiği ustalardır. Aynı şekilde Vatan Makina ve Sumy firmaları da bir sanat okulu gibi çok sayıda usta yetiştirdiler.

 

Yıllar geçip atölyelerin artması ihtisaslaşmayı getirdi. Her türlü işi yapan atölyelerin sayısı azalırken,  pres imalatçıları, kutu makinesi üreticileri ve kalıp atölyeleri ortaya çıktı. Türkiye nüfusunun artması, ile ürünlerin ambalajlı olarak satılmaya başlaması, ambalaj talebini artırdı. Bu nedenle kutu atölyesi sayısı arttı. Bunun sonucu olarak da makine ve kalıp imalatçıları iş bulma konusunda sıkıntıya düşmediler. 1970’li yıllarda artık kutu atölyeleri fabrika haline gelmeye başlamışlardı. Fabrikaların bir numaralı ihtiyaçları yeni teknoloji ve otomatik hatlardı. Fakat kutu makineleri üreten atölyelerin iş yükü o kadar fazlalaşmıştı ki bu yeni durumun farketmekte çok geciktiler. Bu yüzden yeni teknolojiye sahip  makineler ancak ithalat yoluyla temin edilebildi. 1980’lere doğru yarı otomatik eski teknoloji makinelere olan iç talep azalmaya başladı.

 

İlk kutu makinesi ihracatını, 1978 yılında Umar Makina gerçekleştirdi. Turgut Özal döneminde ihracat odaklı ekonomi anlayışının bir uzantısı olarak makine ve kalıp ihracatı hareketlenmeye başladı. Önce Ortadoğu, ardından Kuzey Afrika ülkelerine, daha sonrasında ise Türki Cumhuriyetlere yapılan ihracatlar sayesinde sektör canlılığını korurken, makine üreticisi atölye sayısı da artmaya devam etti. Türkiye’de her yıl artan sayıda otomatik kutu makineleri ve otomatik dikiş kaynak makineleri ithal edilirken, bütün bu süreçte otomatik makine üretimine geçilmesi için adım atılmadı.

 

İlk yerli yarı otomatik dikiş kaynak makine üretimini 1978 yılında, Soudronic marka yarı otomatik dikiş kaynak makinesinin bir benzerini İstanbul’da bulunan tesislerinde üreten Turat Makina gerçekleştirdi. Sektörde uzun zamandır beklenen bu adımı, Balıkesir’de Enerji Makina’nın yaptığı bakır tel kullanmayan dikiş kaynak makinesi takip etti. 1979 yılında da Umar Makina, yine Soudronic firmasının makinesine benzeyen bir dikiş kaynak makinesi yaptı. Umar Makina’nın üretimi, en kaliteli yerli makine olduğu için çok satıldı. Aslında yerli üretim yarı otomatik dikiş kaynak makinelerine olan ilgi azalarak da olsa devam ediyordu. Fakat otomatik kutu makine ihtiyacını görerek bu alana yönelen ilk firma Umar Makina oldu. Diğer firmalar, onun arkasından geldiler. Çok geç kalınmış olmakla birlikte günümüzde kutu makinesi yapan atölyeler fabrika haline geldiler. Batı ülkelerindeki kaliteye eşdeğer kutu hatları üreten fabrikaların birçoğu, geç de olsa otomatik kutu hatları yapıp ihraç etmeye başladılar.

 

Dünya teneke ambalaj makine sanayisine kısaca bakarsak, Amerika’daki makine sanayisinin dünyaya fazla  açılmadığını görürüz. Pazarın lideri daima Avrupa olmuştur. Avrupa’da da bu konudaki lider ülkeler, başta Almanya ve İtalya’dır. Dörtköşe ve konik kutu larda Fransa, otomatik dikiş kaynakta ise Soudronic dünya lideridir. Kavanoz kapak hatlarında Almanya ve İspanya, taçlı kapakta başlangıçta Almanya, günümüzde ise İtalya öne çıkmış ülkelerdir. Japonya ise, kendi coğrafyasında kaliteli kutu üretim makineleri yapan diğer bir ülkedir. Son yirmi yıldır önce Avrupalı kutu imalatçılarının makinelerini kopyalayarak üretime başlayan Çin, günümüzde ciddi bir makine üreticisi konumuna gelmiştir.

 

Dünya genelinde teneke ambalaj sanayisinin büyüme hızı oldukça düştüğünden, çokuluslu büyük firmaların birleşmesi ve daha küçük firmaları kendi bünyelerine katmaları sonucunda, günümüzde çok sayıda otomatik kutu  hattı ikinci el piyasasında satılmayı beklemektedir. Ayrıca Batı ülkelerinin makine üreticilerinin pazarda iyi bir isim yapmış olmaları, otomatik makine piyasasına çok geç girmiş olan Türk makine üreticilerinin önündeki engellerin başında gelir. Batı ülkelerindeki makine üreticilerinin dahi satışta zorlandıkları bir dönemde, Türk üreticilerinin makine ihraç edebilmeleri için kaliteli üretim yetersiz kalmaktadır. Bugünün şartlarında kalitenin yanında, maliyetlerin düşürülmesi ve teknolojinin daha ileriye taşınması şart olmuştur.

 

Ülkemizde teneke baskı ve lak hatları, taçlı kapak ile kavanoz kapağı makineleri yapılmamaktadır. Bir dönem lak makinesi ve fırını yapılmaya çalışılmış olsa da yeterli başarı sağlanamamıştır. Dünyada da bu tip makineleri yapan firma sayısı oldukça sınırlı olduğundan bu alanda çalışmaların geliştirilmesine dair bir beklenti bulunmamaktadır.

 

Türkiye’de 1925-1980 yılları arasında ambalaj sanayisinin kalbi Eminönü’nde ve özellikle Küçükpazar’da atıyordu. İstanbul’daki kutu, kalıp ve makine atölyeleri bu bölgede kümelenmişti. Teneke ve kalay gibi teneke kutu üretiminin ana hammaddelerinin satış yerlerinin de Eminönü’nde toplanmış olması, Türkiye’nin dört bir yanında üretim yapan fakar hammaddelerini İstanbul’dan temin eden teneke ambalaj sanayicileri için de kolaylık sağlıyordu. Fakat 1980 yılından sonra hem büyüyen atölyelerin Eminönü’nde ihtiyaçlarına uygun daha geniş yerler bulamaması, hem de yol genişletme çalışmaları nedeniyle bazı atölyelerin mevcut yerlerini kaybetmesi nedeniyle bu durum değişmeye başladı. Atölyeler zamanla İstanbul’un değişik semtlerine dağıldı. Günümüzde makine ve kalıp imalatçılarının bir bölümü Ümraniye İMES Sanayi Sitesi’nde ve Dudullu çevresinde faaliyetlerini sürdürmektedir.

 

kalip-2Öner Teneke Ambalaj Makine Müzesi’nde sergilenen eski bir paso çekme makinesi.

Kapatma Makina Modeli

 

Ortaköy Gabay Teneke Fabrikası’nda muhasebe işlerinde  çalışan Sami Pinhas ile İbrahim Türkmen kendi başlarına teneke kutusu yapmak istiyorlar. Gerekli makine ve kalıpları sipariş aldık. Sekiz ay içinde bizim sokağımızın 150 metre ilerisinde kurup çalıştıracağız. Kapatma makinesini Tanaş’ta yapardık bizim modelimiz yok. Ortaköy Gabay tenekede her türlü makine var. Oradan model almamız mümkün ama nasıl? Sami Pinas orada muhasebe işlerine bakmış olduğundan tüm çalışanları tanıyordu. Sami’ye anlattık o da fabrikanın ustabaşına anlatmış. Leon “Gündüz işimize sekte vermesin. Gece sizi fabrikaya alırım; makineyi söker teknik resmini çizersiniz. Şu kadar para alırım,” dedi. Kabul ettik. Randevu gecesi yanımıza makine ressamı alarak gittik. Ustabaşı bizi fabrikaya aldı. O gece makineyi söktük. Gece 03’e kadar çizdik. İşimiz bitmemişti. Makineyi tekrar monte ettik, çalışır vaziyette bıraktık. Ertesi gün fabrikaya tekrar gittik. Eksik kısımların resmini de çizdik. Hüseyin Turna’ya ağaç modelini yaptırdık. Kapatma makine modelimiz var,  onu da yapabileceğiz. Makine dökümden geldiğinde ilk onu bitirdik. Kapatma makinesi yaptığımızı herkese duyurduk. İhtiyacı olanlar hemen görmeye geliyorlardı. Bazıları sipariş de vermişti. İşe sıkışık olduğumuzu söyleyip siparişleri ileriki günlere attımız oldu. Hep elimizde imalatı 5-6 ay sürebilecek işler olurdu.

 

Şükrü Umar, Kıssa Kıssa Hayatım (2005).

 

Eskiden Bir Kalıp Yaptırmak, Bir Makine Yaptırmak Çok Zor İşti…
MARSEL BECEREN

 

Tanaş Kozakis bir makine yaptı mı aynı makineyi üç kişiye satardı mesela. Böyle bir adamdı. Oradan makine almak o zaman… Bir kalıp yaptırmak büyük bir problemdi. Çavuşbaşı Han’ın üstünde Kiryako Mihal vardı. Biz de alttayız. Orada geçiyordu günüm. Ben bir yerde, kalıpçılığı da orada öğrendim. Kalıplarımızı tadil etmek için, yeniden kalıp  yaptırmak için tornacının başında beklemek gerekirdi. Malzeme yoktu. Eski top namluları kesiliyordu, o namludan  alt bıçak yapılıyordu… Böyle zorluklar vardı o zaman.

 

Makinelerimiz Alman malıydı. İlk en güzel presler, hâlâ çalışıyordur verdiğimiz yerde, Hickman and Lorenz marka. Doğu Almanya’dan iki presimiz vardı. Biri düz pres, biri yatık pres. O zamanın en güzel makineleriydi. Bir de Carl Kreusel, çok makine vardı onlardan. Çünkü burada mümessilleri vardı, Almanya’dan getiriyorlardı. Bir de Kircheis. Ben yıllar sonra gittim Doğu Almanya’daki o fabrikaya. İki Almanya’nın birleşmesinden sonra gittim. Bizdeki makinenin resmini gösterdim. Müzesine götürdü. Aynı makineyi müzede gösterdi. Sonradan tabii yerli makineler de az çok yapılmaya başlandı. O zor yıllarda makine ithal etmek mümkün değildi. Döviz yok, şu yok, bu yok. Allah  rahmet eylesin, Hakkı Aral babamın çok iyi dostuydu, sonra bizim de çok dostluğumuz oldu. Ne yaptı? Kapatma makineleri getirdi. Nasıl getirdi? Gövde ayrı, kafa ayrı. Yedek parça gibi getiriyordu. Biz de aldık. Lubeca makine. İlk montajını ben yaptım.

Bilal Usta

 

Kullanılmış kutuları yeniden değerlendirmek üzere çember ve kapak kalıpları yapan Bilal Doğan Usta, 1970’li yıllarda İzmir’in yetiştirdiği en iyi tornacılardan ve kalıp imalatçılarından biriydi. İlkokul mezunu olan ve çok iyi bir ustanın yanında çırak olarak yetişen Bilal Usta, mesleğini çok seven, titiz, meraklı ve hep en iyisini yapmaya çalışan bir kişiliğe sahipti. Hiçbir zaman parayı ön planda tutmamasıyla bilinirdi. Bu kadar iyi vasıflara sahip olan Bilal Usta, konuşmayı çok sevdiği ve makinelerine çocuğu gibi baktığı için işi çok geç bitirmesiyle meşhurdu. İşe başlamadan saatlerce makinesini temizler, yağlar, ancak ondan sonra işine başlardı. Üstelik her fırsatta uzun uzun sohbet ederdi. Fakat sonunda yaptığı her kalıp veya yedek parça, orijinalinden çok daha kaliteli olurdu. Makine parkı çok kısıtlı olmasına rağmen yaptığı yedek parçalar, Avrupa’dan gelen yedek parçalardan çok daha uzun ömürlüydü.

prev book next