Teneke Müzesi | Türk Teneke Ambalaj Tarihçesi | Konservecilik
15822
page,page-id-15822,page-template-default,ajax_fade,page_not_loaded,,vertical_menu_enabled,no_animation_on_touch,paspartu_enabled,paspartu_on_top_fixed,paspartu_on_bottom_fixed,vertical_menu_inside_paspartu,side_area_uncovered_from_content,qode-theme-ver-7.4,wpb-js-composer js-comp-ver-4.5.2,vc_responsive
 

Konservecilik

 

Teneke ambalaj sanayisi Türkiye’de, Avrupa ve Amerika’ya göre neredeyse bir asır sonra başladı. Dünyanın diğer yerlerinde olduğu gibi, Türkiye’de ilk fabrikasyon teneke kutu üretiminin konserve fabrikaları bünyesinde başladığı sanılmaktadır. Türkiye’de konserveciliğe ilk yatırım yapanlar yabancı girişimcilerdi. Kapitülasyonların verdiği ayrıcalıklardan yararlanan İngiliz, Fransız, İsviçreli ve Hollandalı işadamlarının 19. yüzyılda Osmanlı topraklarında yaptığı yatırımlar özellikle ulaşım, dokuma, konserve, kâğıt, cam ve elektrik alanlarında yoğunlaşmıştı. Bursa’da 1845 yılında İsviçreli bir işadamı tarafından kurulan buhar motorlu ipek ipliği fabrikası, İzmir’de Aliotti ve Ispartalılar tarafından tesis edilen halı fabrikası, Konya’da yine halı üretimi yapan Gustiniani müessesesi, İstanbul Kartal’da İsviçre-İngiliz sermayesiyle kurulan konserve fabrikası ve Paşabahçe’de Fransız sermayesiyle faaliyete geçen mum fabrikası, yabancı sermayenin Türkiye’de kurduğu ilk özel teşebbüs fabrikalarıydı.¹ 1892 yılında Rum asıllı Nicola Ermis’in İstanbul’da kurduğu ve 1900 yılına kadar tesis sayısı dörde çıkan Ermis Konserve Fabrikaları, dönemin en önemli yerli konserve yatırımlarından biriydi. Öyle ki daha sonraları tesis sayısı yediye kadar tırmanacaktı.

 

1900’lerin başında, yabancıların ve gayrimüslimlerin girişimlerine ek olarak, Türklerin de sanayi yatırımlarında ilgisinde bir artış görülmeye başladı. Bu gibi küçük ve fazla uzun ömürlü olmayan girişimlere rağmen konservecilik sanayisi, Türkiye’de hammaddenin bol ve ucuz olmasına karşın 20. yüzyılın başına kadar birkaç küçük girişim dışında önemli bir varlık gösteremedi. Sektör hakkında bize en kapsamlı bilgi veren 1913-1915 sanayi istatistiklerine göre, bu yıllarda İstanbul ve İzmir’de faaliyet gösteren sadece 8 konserve fabrikası mevcuttu:²

 

• Ermis Konserve Fabrikası (İstanbul, Beyoğlu)
• Aris Konserve Fabrikası (İstanbul, Kantarcılar)
• Emniyet Konserve Fabrikası (İstanbul, Mumhane)
• Ortaköy Konserve Fabrikası (İstanbul, Ortaköy)
• Birun Âbâd Konserve Fabrikası (İzmir, Birun Âbâd)
• Pagapulo Yorgi K. Konserve Fabrikası (İstanbul, Çubuklu)
• Çımaris Yani Konserve Fabrikası (İzmir, Basmahane)
• Kartal Konserve Fabrikası (İstanbul, Feriköy)

 

1 Recep Yıldırım, “Tanzimat Dönemi Sanayileşme Teşebbüslerinde Zeytinburnu Demir Fabrikası Örneği,” Medhal Dergi, Sayı 47 (http://medhaldergi.com).
2 Gündüz Ökçün, Osmanlı Sanayi 1913-1915 İstatistikleri, İstanbul (1984), s. 68.

 

Özel kişilere ait olan bu tesislerin hepsi de 1903-1912 yılları arasında kurulmuştu ve biri hariç hepsinde muharrik güç kullanılıyordu. Fabrikaların tamamı, kendileri için gerekli olan teneke kutuları kendileri üretiyorlardı. Aris ve Kartal, kendi ihtiyaçlarından fazla üretim kapasitesine sahip olduklarından, diğer fabrikalara da kutu temin ediyordu. Ermis, Aris, Emniyet ve Kartal fabrikalarında kutu imalatında son sistem Alman makineleri kullanılıyordu. Fabrikaların tamamında 8 otoklav, 19 haşlama kazanı, 4 salça, 8 fasulye, 1 bezelye makinesi ile 9 makas, 2 kordon, 3 kenaraçma, 5 perçin, 7 conta ütüsü, 9 dip-kapak presi ve 5 silindir makinesi bulunuyordu.

 

Konserve kutu yapımında kullanılan teneke ve lastik contalar İngiltere’den getiriliyordu. Savaş sırasında gerekli malzemelerin ithal edilememesi nedeniyle 1915 yılında fabrikalar üretimlerini büyük ölçüde azaltmak zorunda kalmış ve ikisi kapanmıştı. 1913 yılında 7 fabrikadan temin edilen bilgiye göre söz konusu tesislerde toplam 274 kişi çalışmaktaydı. Memur ve ustabaşılar hariç, fabrikalarda çalışanların çoğu kadındı. Konservecilik mevsimsel bir iş olduğundan kadınlar sebze ve meyve zamanı olan Nisan-Ekim ayları arasında çalışıyor, diğer aylarda ise erkek çalışanlar kutu imali, ambalaj ve etiket yapıştırma gibi işlerle uğraşıyorlardı.

 

1913 yılında yedi konserve fabrikasında toplam 800 ton konserve imal edilmişti. İmalatın sadece yüzde 10’u meyve konservesi, kalanı bamya, bakla ve kabak gibi sebze konserveleriydi. Et konservesi üretimi sadece Ermis Fabrikası’nda yapılıyordu ve miktar olarak çok azdı. Üretilen konserveler çoğunlukla iç pazarda tüketiliyor, bamya konserveleri ise Amerika’ya ihraç ediliyordu. Yerli üretilen konserveler, toplam tüketiminin yaklaşık yüzde 65’lik kısmını karşılıyordu. Mantar, kuşkonmaz ve meyve konserveleri gibi türler ise ithal ediliyordu. Sanayi istatistiği nedeniyle hazırlanan raporda, bir tarım ülkesi olan Türkiye’de her türlü konserve imalatı yapılabileceğine dikkat çekiliyor ve konserveciliğin hükümetin de desteğiyle en azından tüketimi tamamen karşılayacak bir düzeye getirilmesi temenni ediliyordu:

 

“Konserveciliğin yakın bir gelecekte ulusal sanayinin önemli bir şubesi olacağı umulur. Her çeşit iktisadi girişime engel olan bugünkü durum ortadan kalkınca, doğrudan doğruya toprak ürünlerini işletecek ve ihracatta bulunacak olan bu sanayinin gelişmesi için gerekli araçlar hazırlanmalı ve sağlanmalıdır.”¹

 

gelisim-7

Sirkeci – İstanbul’da faaliyet gösteren teneke ve saç ticareti yapan Halil Tütüncüzade ve Damadı firmasına ait bir fatura (1927).

 

1913-1915 sanayi sayımı sadece İstanbul vilayeti ile İzmir, Manisa, Bursa, İzmit, Karamürsel, Bandırma ve Uşak şehirlerinde gerçekleştirilmişti. Dolayısıyla, ülkenin sanayileşme yönünden en ileri şehirlerinde gerçekleştirilmesine rağmen bu sayım, tüm Türkiye’yi kapsamıyordu. Ayrıca sayıma dahil edilen sanayi kuruluşları en az 10 işçi çalıştıran, belli bir büyüklüğün üzerindeki kuruluşlardı. Küçük ölçekli atölyeler ve ev sanayisi sayımın dışında kalmıştı. Bu nedenle Osmanlı Devleti topraklarında daha fazla sayıda konserve tesisi bulunduğu tahmin edilebilir.

 

Aynı durum, madeni eşya sanayi için yapılan sayım için de geçerlidir. Üstelik sayım savaş sırasında yapıldığından, madeni eşya sanayi olağanüstü koşullar altında bulunmaktaydı. Bu sektörde faaliyet gösteren büyük kuruluşlar Askeri İdare tarafından işletilmekteydi ya da seferberlik durumu nedeniyle makinelerine el konulmuştu. Çoğu kuruluş kapılarını kapatmış, yabancı yatırımcılar da ülkeyi terk etmişlerdi. Bu nedenle sanayi sayımında, sadece savaştan önce 10’dan fazla işçi çalıştıran kuruluşların listesinin yapılmasıyla yetinilmişti. Savaş nedeniyle de bazı sanayi tesisleri sayımda gösterilmemişti. Sayımda, teneke işiyle iştigal eden kuruluşlar olarak iki tesisin adı zikredilmekteydi:²

 

• Hilmi Cevdet ve Levi Biraderler ve Şürekâsı Bakır ve Teneke Mamulatı Fabrikası (İstanbul, Mahmutpaşa)
• Yavruyan K. ve Mahdumu Teneke Kutu İmalathanesi (İstanbul, Sultanhamam)

 

Bu firmalara ek olarak, 1912 yılından itibaren İstanbul’da Salamon Almaleh ve Trabzon’da Kadir İlteroğlu tarafından da teneke kutu üretildiği bilinmektedir.³ Yine sanayi sayımı kapsamına girmeyen ve bünyesinde teneke kutu imalatı gerçekleştiren kuruluşlar arasında petrol şirketleri de bulunuyordu. 11 Aralık 1910 tarihinde İstanbul’da bir gaz deposu tesisiyle teneke imali için bir fabrika inşa edilmesi hakkında Standard Oil Kumpanyası tarafından Dahiliye Nezareti’ne verilen dilekçe, bu konuya bir örnek teşkil etmektedir.⁴ Bu başvuru üzerine İstanbul Şehremaneti (Belediyesi), Sadrazamlık makamına 24 Aralık 1910 tarihinde bir mektup göndererek, Standard Oil Kumpanyası’na belediyece niçin ruhsat verilmediğini ayrıntılı bir şekilde açıklamıştır. Osmanlı ülkesinde yüksek fırınlar ve metalürji fabrikaları yoktu. Bu nedenle madeni eşya sektöründe çalışan kuruluşlar hammadde olarak tamamen dışa bağımlıydı ve üretimleri de oldukça sınırlıydı. Tas, tepsi, kutu ve matara gibi teneke, sarı teneke, bakır ve alüminyumdan yapılan çeşitli mamuller dışında tüketimin tamamı ithalat yoluyla karşılanmak zorundaydı. Devlet yönetimi, ülkenin ihtiyaçlarının kendi kaynaklarıyla karşılanması amacıyla, özel sanayi kuruluşlarını teşvik etmek üzere 1913 yılında “Teşvik-i Sanayii Muvakkatı” adı altında bir yasa çıkardı. Bu yasanın yürürlüğe girmesinden hemen sonra başlayan I. Dünya Savaşı, sanayide arzu edilen atılımların yapılmasını büyük ölçüde engellediyse de, bu yasadan yararlanan teneke kutu fabrikaları da oldu. İstanbul Daye Hatun Mahallesi’nde (Kâğıthane) bulunan Karabet Yavruyan’ın mahdumlarına ait teneke ve kutu fabrikası, Teşvik-i Sanayi Kanunu’ndan istifade eden sanayi kuruluşlarına bir örnekti.⁵

 

1 Age, s. 68.
2 Gündüz Ökçün, Osmanlı Sanayi 1913-1915 İstatistikleri, İstanbul (1984), s. 185.
3 Türkiye Sanayi Rehberi (1967).
4 BOA, Bâb-ı Âlî Evrak Odası, Belge No. 3833/287452, 8 Zilhicce 1328 (11 Aralık 1910).
5 BOA, İdâre-i Umumiye Belgeleri, Belge No. 19/1, 19 Cemazüyelevvel 1340 (18 Ocak 1922). - Kılçıkları

Konserve nasıl yapılır;

Türkiye’de ilk adımları 19. yüzyılda atılan konservecilik, 20. yüzyılın başında hem ticari hem de ev ekonomisi yönüyle toplumun en çok ilgisini çeken konulardan biriydi. 1907 yılında İzmir’de yayın hayatına başlayan Osmanlı Ziraat ve Ticaret Gazetesi’nde, zirai faaliyetlerde dikkat edilecek hususlar ve toprağın verimini artırmak için yapılması gerekenler gibi konuların yanında, okurlara gıdaları saklama yöntemleri konusunda da bilgiler veriyordu:
Meyve, sebze, et vs. gerek taze, gerek kuru halde veyahut salamura ve turşu olarak uzun müddet muhafaza etmek Fransızca “konserve” ve bu sanata “konservecilik” denir. Ülkemizde de pek çok meyve ve sebzenin konservesi yapılmakta olup, bazı ürünlerin nasıl konservelendiği aşağıda anlatılmıştır:

 

Bezelye ve Fasulyelerin Konservesi:¹

 

Taze fasulyeler ve bezelyeler, üç usulde muhafaza edilebilirler. Birincisi, sirkeye konularak, ikincisi aper usulüyle yani kaynatılarak, üçüncüsü ise kurutularak yapılanıdır. Taze fasulye ve bezelyelerin sirkede muhafaza edilmesi usulü pek ilerlememekle beraber bu usulde fasulye ve bezelyeler muhafaza için ayıklanır ve dikkatlice iplikleri* çıkarılır. Uzunlukları iki, üç eşit parçaya bölünür ve gayet tuzlu su ile kaynatılır. Sonra soğumaya bırakılarak süzgeç ile suyu süzüldükten sonra haşlanmış olan fasulye ve bezelyeler sirke içine doldurularak kavanozlanır.

 

Aper usulünde ise, taze fasulye ve bezelyeler temizlenir ve yirmi okka suyu havi bir kazanda kaynatılmak üzere iki yüz dirhem kadar kaya tuzu ilave edilir. Bu suretle tuzlu suda tavlanmış olan fasulye ve bezelyeler yukarıdaki usullerde olduğu gibi kavanozlara doldurulur ve şişeler 110 derece hararete kadar ısıtılır. Sonuncu usul ile de ayıklanmış ve yıkanmış olan fasulyeler on dakika kadar kaynar suya daldırılır, çıkarıldıktan sonra kafesler üzerine serilir. Bundan sonra 70 derece harareti geçmeyen bir fırına konulur. Bu suretle kurutulan fasulyeler sıkıştırılarak muhafaza edilir. Kışın sebze bulunmayan yerlerde ve Memalik-i Osmaniye denizlerinde seyrüsefer eden vapurlarda bu çeşit konserveler pek çok sarf olunmaktadır.

prev book next