Türkiye, Kurtuluş Savaşı ile topraklarını işgalcilerden temizledikten sonra sıra, savaş meydanında elde edilen zaferin uluslararası siyaset ve ekonomi alanlarında da tescil edilmesine gelmişti. 20 Kasım 1922’de başlayan Lozan Barış Konferansı, “Yeni Türkiye”nin tam bağımsız bir devlet olarak tüm dünyaya kabul ettirilmesi bakımından önemliydi. Ülkenin kalkındırılması ve milli ekonominin geliştirilmesi çarelerinin ele alındığı yer ise, Lozan Konferansı’yla aynı tarihlerde toplanan İzmir İktisat Kongresi’ydi. 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir’de çiftçi, tüccar, sanayici ve işçi kesimlerinden 1.135 delegenin katılımıyla gerçekleştirilen İzmir İktisat Kongresi, Yeni Türkiye’nin izleyeceği ekonomi politikalarının belirlenmesi açısından hayati öneme sahipti.
İktisat Kongresi’nin açılış konuşmasını yapan Gazi Mustafa Kemal, yeni Türkiye’yi layık olduğu kuvvete ulaştırmak için ekonomiye önem vermenin zorunluluğu üzerinde duruyor ve yeni devletin uygulayacağı bütün esasların ekonomi programından çıkması gerekliliğini vurguluyordu. Kongrede, 16 günlük bir çalışmanın ardından 12 maddelik “Misak-ı İktisadi” (Ekonomi Andı) kabul edildi. Misak-ı İktisadi’nin temelini, el işçiliği ve küçük işletmeden derhal fabrikasyon sisteme geçilmesi; özel sektör tarafından kurulan teşebbüslerin devletçe desteklenmesi; özel teşebbüse destek ve kredi sağlayacak devlet bankalarının kurulması ve sanayinin dışarı ile rekabet edebilmek için bir bütünlük içinde geliştirilmesi gibi ilkeler oluşturuyordu.
Devletin özel sektörü desteklediği Cumhuriyetin ilk yıllarında teneke ambalaj sektörüne ilişkin elimizde fazla bilgi mevcut değildir. Bu dönemde de teneke kutu imalatının daha çok el işçiliğine dayalı olarak küçük atölyelerde sürdürüldüğü bilinmektedir. Bunlardan biri havyar ve bal kutuları üreten Salamon Bicerano’dur (Kartal Teneke). Daha büyük ölçekte üretim yapanlar ise, asıl faaliyet alanı farklı olan ve teneke ambalaj ihtiyacını piyasadan temin edemeyen petrol şirketleri ile yağ fabrikalarıydı. Konserve ise petrol ve yağ firmaları kadar büyük ölçekli olmamakla birlikte, kutu üretim tesisi kurarak kendi kutularını üretmek zorunda kalan diğer bir sektördü.
Kuruluş gayesi farklı olduğu halde piyasadan ihtiyacı olan teneke ambalajı temin edemediği için kendi teneke kutu tesisini kuran yerli firmalara örnek olarak, 1930 yılı dolaylarında kutu tesisini kuran Zonguldak Sömikok Fabrikası verilebilir. 1930’lu yılların başında yabancı sermayeli büyük petrol ve yağ şirketleri de kutu tesislerini kurdular. İzmir Ticaret ve Sanayi Odası’nın yayımladığı Mıntıkamızın Kitabı’na göre 1930 yılında İzmir’de Standard Oil ve Steaua Romana (B.P.) adlı iki petrol şirketi, 18 kilogramlık gaz tenekesi üretiyordu. Standard Oil’de 45 kişinin çalışıyor ve yılda yaklaşık 500.000 adet gaz tenekesi imal ediliyordu. 28 kişinin çalıştığı Steaua Romana fabrikasında ise yılda 100 binin üzerine gaz tenekesi üretiliyordu. Aynı dönemde yine İzmir’de, yabancı sermayeli Turyağ fabrikasının ve Ostvaro Manopetrol isimli petrol şirketinin kendi kutu üretim tesisleri olduğu biliniyor. Petrol şirketleri ürettikleri teneke kutuları, o tarihlerde ham petrolden en çok üretilen ürün olan gaz yağı için kullanıyordu. Türkiye’nin birkaç şehri haricinde diğer yerleşim yerlerinde henüz elektrik olmadığından gaz yağı özellikle aydınlatmada kullanılıyordu. Bu nedenle tabanı kare olan 17-18 kiloluk dörtköşe teneke kutulara “gaz tenekesi” denir. O tarihlerde İzmir’de ayrıca yerli kutu üreticisi olarak, halen kutu üretmekte olan, Çalışkanlar Teneke faaldi. Kutu üretenlerin haricinde İzmir’de 32 adet teneke atölyesi bulunmakta ve bu atölyelerde 66 kişi çalışmaktaydı.¹ 1933 yılında yine İzmir’de kurulan Socony-Vakuum adlı şirket (Mobil) yılda takriben 600.000 adet gaz tenekesi üretmeye başladı. 1940 yılında Kristal Yağları’nın da (Ticaret ve Sanayi Kontuvarı) o günün şartlarında modern bir kutu tesisi kurması da dikkate alınırsa, İzmir o dönemde, Türkiye’de en fazla kutu üretiminin yapıldığı ve en modern kutu üretim tesislerinin bulunduğu şehirdi.
1930’lu yıllarda İstanbul’da çok sayıda ufak kutu atölyeleri kuruldu. Bu atölyelerin makine parkları İzmir’deki tesislere göre çok zayıftı. Çok az makinenin bulunduğu bu atölyelerde kutular, ya el işçiliği ile üretiliyor ya da toplanan kutular tamir edilerek tekrar kullanılmak üzere satılıyordu. Bu tesislerden en önemlisi, Moiz Gabay ve Yani Küpeli’nin kurduğu, daha sonra faaliyetine farklı isimlerle devam eden ve bünyesinde bir de matbaa hattı bulunan Ortaköy’deki tesistir. Bu tesis 1970’li yıllara kadar önemini korumuştur. Günümüze kadar gelen diğer önemli tesisler, Humayak Tokatlıoğlu’nun Zidankapı (1932) ve Kaşif Silan’ın Asmaaltı Kalçin Sokak’taki (1937) atölyeleridir. İstanbul’da ilk kutu tesisi kuran petrol şirketi ise, 1936 yılında Ortaköy’de kurduğu atölyeyle Türk Petrol’dü. Bu tesislerin haricinde II. Dünya Savaşı’na kadar geçen dönemde İstanbul’da 8 yeni kutu tesisi daha kuruldu. İstanbul, İzmir ve yukarıda bahsedilen şehirlerin dışında bu dönemde kurulan atölye sayısı çok azdı. Bunlardan belli başlıları ise Bursa’da Hasan Ateşoğlu (1938); Hatay’da Hatay Yağ Sanayi (1938); Balıkesir’de Hasan Şehirlioğlu (1938) tesisleridir.
Konserve sanayisi teneke ambalajı çok yoğun kullandığından, teneke ambalaj sanayisi içinde konserve sektörü büyük önem taşır. Cumhuriyetin ilk yıllarında aynı petrol sanayisi gibi konserve sanayisi de piyasadan temin edemediği teneke ambalajı, 1970’lerin başına kadar kendisi üretmek zorundaydı.
Cumhuriyetin ilk yılları, konserve alanında da yeni girişimlere sahne oldu. Ülkede ardı ardına yaşanan savaşlar, ordunun iaşesini en hayati konulardan biri haline getirmişti. Bu nedenle tarımsal ürünleri değerlendirme yolları, Ankara hükümetinin üzerinde önemle durduğu konulardan biriydi. Kurtuluş Savaşı’nın şiddetle devam ettiği 1922 yılında Aydın Mebusu Esad (İleri) Efendi, savaştan sonra ülkeyi daha müreffeh ve bayındır hale getirecek 54 maddeden oluşan önerilerini bir kitapçık haline getirirken, ithalat yoluyla temin edilen süt tozu, konsantre süt, et, sebze, meyve ve balık konservesi gibi gıdaların rahatlıkla Türkiye’den temin edilebileceğine dikkat çekiyordu. Ona göre konserveciliğe önem verilmeli, bunun için gerekli alet ve edevat temin edilerek bu yönde şirketler tesis edilmeliydi.2
1 Zeki Doğanoğlu, Mıntıkamızın Kitabı: Güzel İzmir ve İzmir İktisadi Mıntıkasının Tabii Hazineleri Ticari, Sınai ve Mali Vaziyeti, İzmir Ticaret ve Sanayi Odası Yayınları (1930).
2 Ayten Can Tunalı, “Kurtuluş Savaşı’nda Esat Efendi (İleri),” Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt 26, Sayı 41 (2007), s. 98.
Konserveciliğe verilen bu önem, Cumhuriyetin ilk yıllarında uzmanlık eğitimi için yurtdışına gönderilecek öğrencilerin seçiminde de kendini göstermişti. Nitekim 1927-29 döneminde yurtdışına gönderilen 170 öğrencinin eğitim gördüğü arkeoloji, inşaat, çilingirlik, dökümcülük, ekmekçilik, pastacılık, elektrik, terzilik, fizik-kimya, hukuk, marangozluk, mobilyacılık, makine mühendisliği, mimarlık ve müzik gibi branşların yanında konservecilik de bulunuyordu.¹
1930 yılında Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan bir haberde konserveciliğin Türkiye’de kısa, fakat dikkat çekici bir tarihi olduğu belirtiliyor ve sektör hakkında şu bilgilere yer veriliyordu:
Konservecilik, bilhassa İstanbul’da mühim bir fabrikacılık işi olmuş ve bu sayede memleketimizin yetiştirdiği sebzelerin taze bir halde yabancı memleketlere ihracı mümkün olabilmiştir. İstanbul’da mevcut birçok konserve fabrikaları sebze üretimimizin en büyük müşterileridir. Ve her sene şehrimizde beş milyon kutudan fazla konserve yapılabilmekte ve gittikçe sarfiyat da artmaktadır.
1924 yılında 25 bin kutuyla üretime başlayan ve 1930 yılındaki üretimi 350 bin kutuya ulaşan Yıldız Konserve Fabrikası, Cumhuriyet sonrasının bu alandaki önemli girişimlerden biriydi. Serezli İbrahim Ethem ve mahdumları Ahmet Hamdi ve Mehmet Hilmi Beyler tarafından kurulan tesiste sebze konservelerinin yanı sıra marmelat ve domates salçası da üretilmekteydi. Tesisin kendi bünyesinde bir kutu fabrikası da mevcuttu. Fabrika, ürünlerinin yüzde 90’lık kısmını iç pazara, yüzde 10’luk kısmını ise Mısır ve Amerika’ya satmaktaydı. Söz konusu haberde, Türk konserve üreticilerinin yurtdışına daha fazla mal ihraç edememesinin başlıca nedeni olarak himaye eksikliği ve vergilerin yüksekliği gösteriliyor, mevcut şartlar altında yerli üreticilerin Yunan firmalarıyla rekabet edemediği belirtiliyordu.²
Bursa’daki meyve ve sebze üretimini değerlendirmek üzere kurulan konserve fabrikası, Türk sermayesine dayalı şirketleşmenin yerel bir örneğiydi.³
Bursa’da 1925’te faaliyete geçen İhsan Celal Antel Konserve Fabrikası, ilk yılında 40.000 kutu konserve imal etmiş ve bu sayı bir yıl içinde 120.000 kutuya çıkarılmıştı. 43 çeşit konserve imal eden fabrikanın başında, Almanya’da konservecilik eğitimi almış olan İhsan Celal Antel bulunuyordu. Bu fabrika da kendi kutu üretimini kendi imkânlarıyla yapmaktaydı.
Bu dönemde çok sayıda konserve fabrikası kuruldu. Bu firmaların başlıcaları Samsun Konserve (1927, Samsun); Rıfat Minare (1927, Gemlik – Bursa); Alaettin Konserve (1928, Çanakkale); İdeal Konserve (1929, İstanbul); Azim Konserve (1930, Zonguldak); Çiftlik Konserve (1930, Çanakkale); Bornova Konserve (1933, İzmir); Rekor ve Asman İstelyo Konserve (1934, İstanbul); İstanbul Konserve (1938, İstanbul) fabrikalarıdır. Bu firmalar arasından faaliyetine devam eden yalnızca Rıfat Minare ve Alaettin Konserve’dir.
1929 sonbaharında dünya ekonomik buhranı ile girilen zor süreçte milli konserve sanayisinin yaratılması daha da önem kazandı. 1929 rakamlarına göre Türkiye’ye ithal edilen gıda maddelerinin tutarı 39 milyon lirayı aşıyordu. Bunun içinden hububat ve nebati yağ gibi temel ihtiyaçlar ayrıldığında, konserveli gıdaların oranı yaklaşık yüzde 5’e ulaşıyordu. Konserve gibi Türkiye’de üretilmesi mümkün olan ihtiyaç maddelerinin ithal yoluyla karşılanması, büyük bir israf olarak nitelendiriliyordu.⁴
1 Başvekâlet İstatistik Umum Müdürlüğü, Maarif 1923-1932 İstatistikleri, Ankara (1933), s. 71; Cafer Ulu, “1416 Sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun ve Cumhuriyetin İlk Yıllarındaki Uygulamaları,” Tarih Okulu Dergisi, Sayı 17 (Mart 2014), s. 515.
2 Cumhuriyet, 12 Ocak 1930.
3 Turgay Akkuş, “Bir İktisadi Siyasa Projesi: Milli İktisat ve Bursa,” Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Cilt 7, Sayı: 16-17 (2008), s. 134
4 Sevilay Özer, “1929 Dünya Ekonomik Bunalımı Çerçevesinde Yerli Malı ve Tutum Haftası Kutlamaları,” Turkish Studies, Cilt 8/5 (2013), s. 602.